Oldum olası sevmem yazları. Hep bir hüzün barındırır, o " sıcak "
güneşinde. Hep bir ayrılık taşır, o " tatlı " rüzgarları... Sözde tatil
mevsimidir yaz, ama bu kocaman bir yalan.
Olsa olsa ayrılık mevsimi,
özlem mevsimi olur yazdan. Kimini sevdiğinden ayırır, kimi eşinden,
kimini dostundan... Kimden ya da neyden bilemem, ama illa ki ayırır.
Hele o Haziran yok mu,
o Haziran... Bütün ayrılıkların başlangıcıdır!
Hatırlayın, daha minicikken; henüz mavi önlükle okul sıralarında
otururken, birden ayırmaz mıydı bizi oyun arkadaşlarımızdan? Minicik
omuzlarımıza, kocaman yükler koymaz mıydı?
Hani bir filmde diyor ya Edward Norton; bir tümörüm olsa, adını Marla
koyardım... İşte benim Marla'm da Haziran. Ama bence bir tümörle
kısıtlanmamalı, elimde olsa bugüne kadar
düşen her uçağın adını
Haziran koyardım. Kaza yapan her bir aracın, tarlalara dadanan her bir
böceğin, bir insanın kalbini kıran herkesin ve her şeyin, yaşanmış ve
yaşanacak olan her bir
doğal afetin, insan kulağını tırmalayan her
bir sesin ve daha milyonlarca sevimsiz şeyin adı Haziran olurdu. Hatta
TDK'ye başvuru yapar, " Sevimsiz " kelimesini ve daha nicesini
değiştirirdim.
Hepsini tek bir kelime altında toplardım, Haziran!
Saydığım her şeyi ve hatta çok daha fazlasını yapsam, yine yetmez. Yine
dinmez öfkem ve yine ödeşmiş sayılamayız O'nunla... Bizden aldıklarının,
benden çaldıklarının yanında; bu ne ki?
Tecavüze uğramış bir kadına, merak etme; o artık parmaklıklar ardında, demek gibi bir şey bu...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder