Sayfalar

9 Haziran 2013 Pazar

Yarım

     8 yaşında nasıldınız hatırlar mısınız ? Nerede büyüdüğünüzü , nerede okuduğunuzu ya da nerede oturduğunuzu gibi şeyler değil. 8 yaşında ne yapardınız ? Neyi severdiniz , nelere üzülürdünüz ya da sizi ne heyecanlandırırdı ? Peki ya kimi severdiniz ? 

    8 yaşında Yalova'da Atatürk İlk Öğretim Okulunda okuyordum. Tek derdi , dersler bitse de mahallede top oynasak , olan sıradan bir çocuk değildim ne yazık ki. 8 yaşında benim bacak kadar boyum , minicik ellerim ,  küçücük parmaklarım , küçücük hayallerim ama kocaman bir yüreğim vardı ve ne yazık ki onu asla kabul ettiremediğim de bir sahibi ... Ezgi ...

     Keşke tarif edebilsem onu, bir tasvir oluşturabilsem... Çok isterim ama korkarım Divan Edebiyatının süslü yazarlarını da getirseniz, doğru kelimeleri onlar da seçemez. Sanırım yazılmış en doğru kelime, eşsiz, olabilir onun için.  Ayrıca onu sevmek için bir tanıma ihtiyaç duymazsınız, tanımanız gerekmez, onu beğenmek zorunda değilsinizdir ya da onunla yıllar geçirmeye ihtiyacınız yoktur. Bütün benliğinizle 2 dakika dursanız yanında, seversiniz. Daha kötüsü de var, benim durduğum noktadan bir kez baksanız ona; bir ömür vazgeçemezsiniz.Onu tanımlayamam evet, ama onu sevmeyi tanımlamak; bu hayatta yapabileceğim en doğru tasvir olur. 

    Onu sevmek; kendisinin bile hatırlamadığı 11 haneli telefon numarasını, 16 yıl boyunca ezbere bilmek gibiydi. Her depremden sonra onu arayıp konuşamamak , ama yaşadığını öğrendiğin için yaşlı gözlerle sevinç çığlıkları atmak gibiydi. Ya da yıllarca görmeyip, hatta konuşmayıp bir gece rüyanda gördüğünde; hayatının en güzel yıllarından aylar çalınması gibiydi. Ona okuduğun Şeker Portakalı kitabını hiç bitirmemek gibiydi. Zihninin bulandığı karanlık gecelerde, tanıdık bir sesin sana Caddelerde Rüzgar söylemesi gibiydi. 16 yıl boyunca bir hayaletle arkadaşlık etmek gibi, her gün olmasa bile aynı rüyayı sürekli görmek gibiydi. İçinde hep 8 yaşında bir çocukla yaşamak gibiydi , onu her gördüğünde ya da onunla her konuştuğunda o çocuğu hiç susturamamak gibiydi... Basitti yani onu sevmek. Ne yazık ki unutmak, öyle basit değildi.

     Hayatım bir roman olsa , tozlu sayfalarında bulabileceğiniz en güzel, aynı zamanda en kötü hikayemdir. Ve ne yazık ki yırtık bir sayfaya, yıkık hayallerle yazılmış yarım bir hikayeden ibarettir. Sadece o kadar da değildir. Bu romanı okusanız, her sayfada satır aralarında görürsünüz; her paragrafın sonunda mutlaka bir Ezgi vardır. Bugün bile yüzüme baksanız, görürsünüz onu...





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder